POLİTİKA 

TOPLUMSAL CİNAYETİN ANATOMİSİ

Hukukun güvenilirliğini kaybettiği ülkelerde kararlar üstünlerin etkisiyle alınır. Buna “üstünlerin hukuku” denebilir. Üstünlerin kim ya da kimler olduğunu herkes bilir. Bu hakkı nereden aldıkları konusunda da cevap çok bilinmeyenli değildir. Ancak vicdanları sızlatan hukuksal kararlara toplumsal refleksin derecesi toplumsal gelişkinliğin önemli göstergesidir. Bu nedenle herhangi bir haksızlığa uğrayan kişi ya da gruplara destek amacıyla yapılan eylemler, bu eylemlerde ödenen bedeller sıradan insanlar tarafından anlamsız, boş ve kof hareketler olarak algılanır. Bizde suya sabuna dokunmadan yaşamak marifet olarak algılanır. Hatta o kadar ileri gidilir ki toplumsal sorunları yaratanların Yaradan’dan ötürü sevilmesi gibi garip, açıklanması mümkün olmayan davranışlar alışkanlık listesinin başına eklenir.

İktidarın tavrı hukuki iklimin durumunu belirleyen önemli etkenlerdendir. Muhalif seslere olan tahammül, vicdani iklimin yeşermesine ya da kurak olmasına neden olabilir. Muhalefete muhalefet etmek alışkanlığı geriliktir. Sınıf bilincinin zayıf olması vicdani durumun da zayıflaması anlamı taşır. Buna körelme/körleşme de denebilir. (Körleşme konusundaki en önemli anekdot Haliç’te bulunan bir medeniyete ilişkindir. Arkeolojik kazılarda Haliç’in 6-8 km ötesinde bulunan toplumun ‘Kör Medeniyet’ adını almasının nedeni, kalıntılarda denize dair bir bulguya rastlanılmaması sebebiyledir.) Hukuki alandaki körleşme en tehlikeli olanıdır.

Bizde “kör gözüm parmağına” mahkeme kararları yeni değildir. Biraz geriye gidilirse fotoğraf daha net görülebilir.

İngilizlerin zorlamasıyla Padişah Vahdettin tarafından ilan edilen “Atatürk hakkındaki gıyabı yakalama (aslında idam) kararıyla” başlatırsak hikâyeyi (Dosya Tasnifi Harbiye-Divan-Harp DOSYA No: 70 Harbiye Nezareti Adliye-i Askeriye Dairesi Şubesi Nüsha: 705), yargılamayı yapmaya dönemin sıkıyönetim mahkemesi yetkili kılınmıştır. Bizde sıkıyönetim mahkemeleri, askeri mahkemeler ya da bilinen haliyle sıradan ve özel yetkili mahkemeler oldum olası kararlar açısında her daim etki altında kalmayı huy edinmiştir. Kararlar bir telefonla değişebilecek, bir yazıyla terse dönebilecek ya da deliller konusunda körleşebilecek yetenek, mahkemelerimizin damarlarında her daim mevcut olmuştur.

1937 yılında yaşı küçültülerek asılan Dersimli Seyit Rıza ve yaşı büyültülerek asılan oğlunun hikâyesi de benzerdir. Menderes, Zorlu, Polatkan’da da (bir başbakan ve iki bakan) durum farklı değildir. Bu olayı hafızalarına kazıyan sağcı cenahın (sanki kararı solcular vermiş gibi) mahkeme kararıyla inat ve de kısas niyetine astırdığı isimler arasında üniversite öğrencileri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan da ayrı bir kara sayfayı oluşturur.

12 Eylül darbecileri tarafından 13 Aralık 1980’de 17 yaşındayken – yaşı büyütülerek – idam edilen Erdal Eren için de ayrıca bir parantez açmak gerekir. Bu karar da yakın tarihimizin en utanç verici mahkeme kararları arasında yerini alır.

Maraş’ta 150 Alevinin linç edilmesine rağmen, dönemin mahkemelerinin içeriye kimseyi almaması (dönemim içişleri bakanının istifasına rağmen), Çorum ya da Sivas olayları sanıklarının (dönemin bir belediye başkanı şu an bir partinin de genel başkanıdır) ellerini kollarını sallaya sallaya geziyor olması da Türk hukuk sisteminin zaferidir(!).

Daha dün Siirt’te 13 yaşındaki kızımıza 100 kişinin tecavüzüne (28 sanıklı) rağmen mahkemenin verdiği “kız çocuğunun kendi isteğiyle ilişkiye girdiği” kararı da gösteriyor ki bizde hukuk aslında soldan sağa beş harfli ara sıra ülkede bulunan ama vicdanlarda bulunmayan bir şeydir.

Her gün bir kadının katledilmesi, çocuk tacizleri, tecavüzler konusunda mahkemelerin haksız tahrik indirimi uydurması da göstermektedir ki bu ülkede hukuk sadece üstünlerin hukuku değil, aynı zamanda zalimlerin, din simsarlarının, sebepsiz zenginleşenlerin de hukukudur.

Hukuk, toplumsal vicdanın notalarından oluşan melodiler bütünüdür. Müzik dinlemiyor olmanız melodinin kalitesini direkt etkileyen durumdur. Hukuksuzluk, toplumsal bir cinayetin anatomik, psikolojik, sosyolojik yapısının su yüzüne çıkmış halidir. Ve kendi hukukunu üretememiş/yaratamamış toplumlar, “hukukun önemini toplumsal tabanda anlayamamış vatandaşların çokluğu” anlamı taşır. Bu vatandaş tipinin oluşturduğu toplum, bir cinayetin sanığı olduğunun ve çürümeye, sonrasında yok olmaya mahkûm olduğunun farkında dahi değildir.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar